[ad_1]
Ferdinand Mutsinzi Sabah saat 10’da işinden mola vermek için masasından kalktı. Ruanda’nın başkenti Kigali’de sıradan bir gündü. Her zaman takıldığı bir bara doğru yöneldi. Saat 10:00 içki içmeye başlamak için çok erken bir saat ancak onun gittiği barda alkol servis edilmiyor. Taze süt servis ediliyordu. Yani Red Kit gibi bara gitti ve alkol almadan çıktı.
Kigali’deki süt barlarında, sütler bir fıçı içinden büyük bardaklara servis ediliyor. Halk arasında süte ‘beyaz altın’ deniyor. Sütün bardağı Türk parası ile 7 TL civarında. 30’ların başındaki Mutsinzi günde iki litre süt içtiğini söylüyor.
Kigali sokaklarında motosiklet ile taksicilik yapan başka bir vatandaş da çok süt içtiğini, süt sayesinde mide problemlerinin çözüldüğüne inanıyor. Ayrıca sütün çocuklar için faydasını da vurguluyor. Ruanda’nın başkenti Kigali’deki süt barlarının sayısı, sayılamayacak kadar çok, binlerle ifade ediliyor. Süt barları sınıfları eşitliyor, zengini de fakiri de orada.
MANDIRA GİBİ BAR
Taksi sürücüleri buralarda mola veriyor, öğretmenler öğlen tatilinde geliyor. Tabi sütün yanında bir şeyler de insanın canı istiyor. Mandazi ismi verilen kızartılmış bir çörek yiyorlar. Bu barlarda vatandaşlara çikolatalı süt, (daha çok öğrencilerin tercihi) laktozsuz süt, yoğurt, çilekli ve vanilyalı süt aynı zamanda yöresel tereyağlar da satılıyor ve tüketiliyor.
Bu yılın kurak geçmesi ülkede süt konusunda da sıkıntılar yaşanmasına neden oldu. Süt fiyatları ciddi şekilde arttı, sevkiyatlar aksadı. Süt krizi sırasında sosyal medyadan paylaşım yapan bir vatandaş, “Eğer bira sütten ucuz olursa biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz” diyerek tepkisini gösterdi.
‘İNEK YÜKSEK BİR DEĞER’
Ruanda hükümeti ise halkının yanında durarak süt fiyatlarını yükselten 12 işletme tespit ederek, onlara büyük cezalar verdi. ‘Bin tepeli ülke’ olarak bilinen Ruanda’da sütün bu kadar önemli olmasının sebebi ineklerin kutsal hayvanlar olarak kabul edilmesi. Tarihçi Déogratias Byanafashe, “Koloni dönemi öncesi inekten daha yüksek bir değer yoktu. İneklere onlar kullanılabildiği için ve takas edilebildiği için saygı duyulurdu. Diğer hayvanlar gibi materyal olarak bakılmazdı” diyor. Byanafashe yıllar geldikçe ineklerin yerini kapitalizm ve paranın aldığını söylüyor.
Ruanda yıllar içinde Belçika ve Almanya’nın sömürgecilik etkisine girdi. Hutu ve Tutsi topluluklarının yaşadığı ülkede inek sahibi olmak kolonyal güçler tarafından bir kişinin etnik kökeninin belirlenmesinde de kullanılıyordu. Verilen kimlik kartlarında inek sahipliği de yazıyordu.
1962 yılında ülkede monarşi yıkıldı. İnek monarşi ile özdeşleştirildi. İnek sahibi olan Tutsi’ler üzerinde etnik temizlik yapıldı. 1994 yılındaki soykırım sırasında 800 bin kişi ölürken, ülkedeki hayvan varlığının da yüzde 80’i itlaf edildi.
BEŞ BÜYÜK SÜT FABRİKASI VAR
Bugün hala süt Ruanda halkının beslenmesinden edebiyatına kadar önemli bir yer tutuyor. 90’lardan bu yana günlük süt tüketimi dört katına çıktı. Ülke aynı zamanda komşu ülkelere de büyük ihracat yapıyor. Ruanda’da sütün hası ile eski başkent Nyanza’daki ineklerin sütü. Büyük süt üreticilerinden birinin genel müdürü Immaculee Kayitesi, “Sütü üretim biçimimiz ve doğamız çok güzel, pazardaki farkı bu yaratıyor” ifadelerini kullandı.
Firmanın kurucusu Kayitesi’nin kocası 1994 yılında Tutsi katliamında öldürülmüş ve ineklerin bakımı ona kalmış. Kayitesi, “Küçükken ailem mahallelerde süt satardı. Bunu yapmaya devam etmek istedim” diyor. Bugün fabrikasında günde 5 bin litre süt üretiliyor. Ruanda çok sanayileşmiş bir ülke olmadığı için bugün itibarıyla beş büyük süt fabrikası var.
Hükümet 2006 yılından bu yana 400 bin ineği mandıra üretimine katılması için halka dağıttı. Başka bir amaç da açlıkla boğuşan halkın beslenebilmesiydi. Ülkedeki bazı inekler ise sadece resmi geçit törenlerinde kullanılmak üzere yetiştiriliyor.
*Yukarıdaki derlemede yer alan bilgilerin tamamı Le Monde’da Laure Broulard imzası ile yayımlanan ‘Au Rwanda, l’engouement pour les bars à lait’ isimli makaleden alınmıştır.
Kaynak: Web Özel
[ad_2]
Source link